Eksik Yaşam Korkusu / Muhammed Murat

eksik yaşam korkusu muhammed murat

Ne eksik yaşam korkusu var içimde, bir bilseniz keşke. 10 Haziran 2027. Belki de bu kadar önemli bir tarih olmaz insanlık için. Hangi zamanın birinde neden bu kadar değerli olduğunu da sormayacaklar elbette. Sadece usulce biraz merak olur, hepsi bu. Kendinden ötesini düşünmeyen insanların neler hissettiğini bilmeyi çok isterdim. Ancak artık çok geç. Dünya hayatı dedikleri yaşam mücadelesi artık son buldu. Perde kapandı ve yola çıkıldı. En azından benim için böyle.

Bazıları çok şükür, kurtuldu diyebilir arkamızdan. Ayrıca çokça sevinen insanlar bile olabilir ölüm anımıza. Ancak benim için sanırım bunların söylenecek olması ihtimali düşük. Çünkü o kadar da yüksek konumda bir hayat yaşamadım. Belki de yaşamayı seçmedim desem daha doğru olur. Daha sıradan olmanın yollarını aradım hep. Çünkü sıradan olmanın daha zor olduğuna inandım. Zoru sevmenin de bir hastalık olduğunu kabul ederek yaptım bunu.

2027 Yazının Sıcaklığı

2027 yılının yaz ayında havanın ne kadar sıcak olacağını tahmin bile edemezsiniz. İklim şartları filan diye açıklama yapacak bilim insanlarından daha bilge arkadaşlarınız olabilir çevrenizde. Ancak hepsini sadece böyle bilimsel sözlerle açıklamanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Ölüm anı neler düşündüğümü çok da önemsemiyorum. Çünkü o kadar da parlak çalışmalar yapabildiğimi düşünmüyorum. İnsanlık tarihine yol verecek birtakım yazılarım olmuşsa ne mutlu bana. Ancak yine de o kadar da derin düşünmenin tarifsiz korkusu var içimde. Belki de eksik yaşam korkusu bu, bilemiyorum. Her şeyiyle eksik bir hayatın oldu diyebilirsiniz arkamdan.  Buna memnun olacağımı garanti ediyorum.

Peşimde Eksik Yaşam Korkusu

Hayattan çıkarı olmayan insanların hep kenarda kalacağını söylemişti Oğuz Atay. Hiç de haksız çıkmadı baksanıza. Evet, gerçi ne zaman haksız bir şeyler fısıldadı ki bizlere. Bir gün öldüğümüzde ne kadar da derin izler bırakacağımızı zannettik. Gazetede ölüm ilanları çıkar mı acaba diyorduk bazen buluştuğumuzda. Ancak hiç sanmıyorum şimdi gazetede benim için taziye olduğuna. En fazla yedinci sayfanın en altında en küçük puntolarla vardır ismim. Klasik haline gelen birkaç cümleyle başlayan kısacık bir taziye adeti.

İki tanıdık insan karşılaşınca en son akla gelirim ben sanırım. Saatlerce konuşurlar ve sonra birisi döner ve beni sorar. Diğeri ise çok da şaşırmış bir şekilde ölüm haberimi basit bir cümleyle verir laf arasında. İşte, o kadar. Laf arasında bir cümlede geçer benim koca hayatımın sona erdiği bilgisi. Hepsi bu kadar ey ağlayan gözler. Bunun için miydi tüm planlar, koşturmalar! Kızgınlık ve öfkenin perişan ettiği gecelerde yatağın içinde ağladığım anlar… Hepsi için değdi mi acaba?

Hayattan Çıkarı Olmayanlar

Mezarımda günden güne kaybolan çiçeklerin yerini otlar alır. Herkeste var olan menekşeler bize mi nasıl olacak? Asla. Düşünsene bir müddet ya da en azından sadece birkaç dakika. Senin o kadar güzel bir hayatın var, mutluluk içindesin. Sonrasında bir an geliyor ve ölüyorsun. Ancak ölümünden milyarca insanın haberi bile yok. Milyonlarca insanın senin hislerinden bihaber olmasına ne diyorsun peki? Senin yaptıklarını fark etmiyor çevrendeki insanların yarısından fazlası. Senin düşüncelerini önemsiz buluyor yanındaki dostlarının yarısından fazlası. Bunlar ürkütür mü seni acaba? Eksik yaşam korkusu buradan mı geliyor dersin? Yok, Asla. Hayır, ürkütmüyor beni. Hayattan çıkarı olmayanları kimsenin korkutması mümkün değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir